/*
Bir işte idealizmi kaybetmek, aracınız devir almadan vitesi yükseltmenize benzer.
“İş” bir süreçtir, ki bizim örneğimizde bir araç. Yola başlarsınız, aracınız hızlanır. Hızlandıkça, uygun devirde vites yükseltirsiniz ve yolunuza “sağlıklı” bir şekilde devam edersiniz.
Sizi bu yola sokan bir “idealizm” vardır. Az yada çok idealist bir düşünce. Şuna varacağım dersiniz, varacağınız yere istediğiniz yerde ve zamanda varabilmeniz için aracınızı mümkün olan en uygun şekilde sürersiniz; harareti, arabanın rahatını, yolun durumunu vs. düşünerek.
Yol aldınız, ilerlediniz, bir mesafe aldınız. Zaman içinde monotonluktan, herşey iyi gidiyordan, nasip kısmet değil mi zaten bu işlerden vs. rehavete girerseniz,
* nasıl olsa gidiyoruz bir şekilde gideriz,
* nasıl olsa işler bir şekilde halloluyor,
* nasıl olsa yol alıyoruz,
* nasıl olsa…
dediğiniz an, yani idealizminizi kaybettiğiniz an, yani aracın doğasına göre davranmadığınızda, yol-vites-sürüş ayarınız-tarzınız bundan etkilenir, tahmin edeceğiniz üzere genelde de “olumsuz” etkilenir. Aracın şanzımanı (bknz. bu yazının çarpıcı resmi) zorlanmaya başlar. İdare etmeye çalışır ve bunu düzeltmek adına birşeyler yapmazsanız, şanzımandaki artık süregelen sorunlardan dolayı, vites geçişlerinde zorlanırsınız. İşiniz, süreciniz sekmeye uğramaya başlar. Bu modda devam ederseniz, sizle yola çıkan, sizi götüren parçaları kaybedersiniz.
Evet, kaybedersiniz.
İdealist yaklaşımınızı, tutumunuzu zayıflatıp daha fazla ilerleyip parçaları-bileşenleri kaybetme riskini göze almaktansa
vs.
daha az ama daha sağlam, daha güvenilir ilerlemek
daha tercih edilebilir değil mi? Eğer değilse, süreç içerisinde kopup giden ve/veya bozulan parçaları değiştirme işinde dualarım sizinle.
Az ama toplu mu, çok ama dağınık mı?
Nasipte varsa, zaten oluyor (mu?)
*/
Yolunuz açık, (bence) idealizminiz daim olsun.