Freya India, terapötik dilin kişilik özelliklerini sürekli patolojiye indirgediğini savunuyor. “Geç kalınınca artık unutkanlık değil ADHD, mahcup olununca utangaçlık değil otizm” diyerek, her insanî yönümüzün tanı etiketine döndüğünü söylüyor.
Gen Z kızlarının %72’si “zihinsel sağlık sorunları kimliğimin önemli bir parçası” derken, boomer erkeklerde bu oran %27’de kalıyor. India’ya göre bu, kişiliğin semptomla özdeşleştirildiği bir neslin işareti.
Günlük hislerimiz analiz sistemlerine kurban ediliyor: “Aşık olmanız bir travma yanıtı, yalnız değilsiniz; disregülasyondur.” İnsan deneyiminin gizemi, romantizmi, samimiyeti kayboluyor.
Normal hayatın anlamsız kararları – çocuk sahibi olmak gibi – artık mantık ve kontrollü süreçlerle açıklanmaya çalışılıyor. Oysa önceki nesillerin rastlantısallığı, akışkan merakı kayboluyor.
Mental sağlık tanılarının faydası inkâr edilemiyor ama India’ya göre sorun, her şeyi açıklamak, sınıflandırmak ve patolojiye dönüştürmekte. Bu da hayatı daraltıp mutsuz ediyor.
Sonuç olarak India bizi “normal olmaya cesaret etmeye” çağırıyor: “Açıklamak yerine deneyimle. Kendinizi çözülmemiş bırakın, bir üründen ziyade insan olun.”