Bilim dünyasında imparatorlukların yükselişi ve çöküşü, tarihin her döneminde gözlemlenen bir olgu olmuştur. Sovyetler Birliği'nin bilimsel yükselişi ve ardından gelen çöküşü, Roald Sagdeev'in anıları üzerinden anlatılırken, Amerika'nın bilimdeki üstünlüğünün de sona ermekte olabileceği vurgulanıyor. Sagdeev, Sovyet biliminde ideolojik baskıların ve liyakatsiz atamaların bilimsel ilerlemeyi nasıl baltaladığını bizzat yaşamış bir isim olarak öne çıkıyor.
Amerika'nın, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde dünyanın önde gelen bilim merkezi haline gelişinin arka planında, Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği gibi ülkelerden kaçan bilim insanlarının büyük payı bulunuyor. Ancak, son yıllarda Amerika'da yaşanan politik müdahaleler, bilimsel kurumlara yönelik bütçe kesintileri ve yabancı araştırmacılara karşı artan baskılar, ülkenin bilimsel cazibesini zayıflatıyor.
Trump yönetiminin ikinci döneminde, Amerikan bilim dünyası ciddi bir tehdit altına girdi. Araştırma fonlarının kesilmesi, üniversitelerin ve araştırma kurumlarının siyasi baskı altına alınması, birçok bilim insanının ülkeyi terk etmeyi düşünmesine yol açtı. Avrupa ve Çin gibi ülkeler, Amerika'dan ayrılmak isteyen bilim insanlarını aktif olarak davet ediyor ve bu alanda büyük yatırımlar yapıyor.
Tarihte İspanya, Almanya ve Sovyetler Birliği gibi ülkeler, siyasi müdahalelerle bilimsel ilerlemelerini kendi elleriyle durdurmuşlardı. Benzer bir sürecin şimdi Amerika'da yaşanıyor olması, ülkedeki bilimsel üretimin geleceği açısından endişe verici. Özellikle temel bilimlerin uzun vadeli ve maliyetli projeleri, özel sektörün kısa vadeli çıkarlarına uygun olmadığı için, devlet desteğinin azalması bu tür araştırmaları tehlikeye atıyor.
Bununla birlikte, Amerikan bilim dünyasında tamamen bir çöküşün yaşanacağı düşünülmüyor. Federal fonların bir kısmı hâlâ devam ederken, bazı eyaletler ve kurumlar hükümetin politikalarına karşı mücadele ediyor. Ayrıca, bilimsel bilgi artık küresel olarak daha erişilebilir ve korunur durumda; bu nedenle Amerika'nın geri çekilmesi, bilimin genel ilerleyişini durdurmayacak, ancak ülkenin kendi bilimsel ve teknolojik liderliğini kaybetmesine yol açabilecek.
Çin, son yıllarda bilimsel altyapısını güçlendirerek ve yurtdışındaki bilim insanlarını geri çekerek yeni bir bilim merkezi olma yolunda ilerliyor. Amerika'nın bilimdeki liderliğinin sarsılması, bilimin daha çok kutuplu ve dağınık bir yapıya bürünmesine neden olabilir. Sonuç olarak, bilimsel merak ve araştırma arzusu insanlığın ortak mirası olarak varlığını sürdürecek; ancak Amerika'nın bu süreçteki rolü ve katkısı ciddi biçimde azalabilir.